A.DAVANIN KONUSU
TMK madde 167 hükmü gereğince boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık talebinde bulunabilmektedir. Bu kapsamda boşanma davası, evliliğin sona ermesine yönelmiş oluğu halde, ayrılık, evlilik birliğinin devamına rağmen eşlerin ortak hayatı tatil etmelerini sağlamaktadır. Ancak TMK madde 166/3 ve 4.fıkraları bakımından bu hallerde temelden sarsılma farz edildiği için yani barışma ihtimalinin bulunmadığı kabul edildiği için ayrılık talebinde bulunulamamaktadır.
B.YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME
4782 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4.maddesine göre boşanma ve ayrılık davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Aile Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi Aile Mahkemesi sıfatı ile boşanma ve ayrılık davalarına bakmakla görevlidir. Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme ise TMK madde 168 çerçevesinde eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.
C.TARAFLAR
Boşanma davasının tarafları eşlerdir. Başka bir deyişle, davacı da davalı da ancak eş olabilmektedir. Bu bakımdan ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde boşanma davası açma hakkı, kişiye mutlak sıkı sıkıya bağlı bir haktır.
D.YARGILAMA USULÜ
TMK madde 166/3 ve 4. Fıkra hükümlerine dayanılarak açılan davalar hariç olmak üzere boşanma ve ayrılık davalarında uygulanacak usuller TMK madde 184’de düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un7.maddesi uyarınca Aile Mahkemeleri, önlerine gelen davalarda işlerin özelliklerine göre, esasa girmeden önce, aile içindeki karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörünün korunması bakımından eşlerin ve çocukların karşı karşıya oldukları sorunları tespit ederek bunların sulh yoluyla çözümünü, gerektiğinde uzmanlardan da yararlanarak teşvik etmektedir. Sulh sağlanamadığı takdirde ise, yargılama devam olunarak esas hakkında karar verilebilmektedir.
Boşanmada yargılama, aşağıda yer verilen TMK madde 184 hükmünde yer alan düzenlemeler saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir;
1.Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.
2.Hâkim, bu olgular hakkında gerek re’sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez. Örneğin, zina sebebiyle açılan davada, hakim zina yaptığı iddia edilen eşe, zina yapmadığına ilişkin yemin teklifinde bulunamamaktadır.
3.Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz. Bu kapsamda hakim delilleri serbestçe takdir ederek ve vicdani kanaatini oluşturarak karar vermektedir. Örneğin, cana kast sebebiyle açılan boşanma davasında, davalı eşin, davacının canına kastettiğinin ikrar etmesi hakimi bağlamamaktadır.
4.Hâkim, kanıtları serbestçe takdir etmektedir. Zira Aile Hukukundan doğan boşanma davaları kamu düzenine ilişkin değildir. Boşanma davasına konu tarafların müşterek çocukların bulunması halinde yalnızca velayet ile kişisel ilişki kurulması konusu kamu düzenine ilişkin olup hakim re sen delil toplama yetkisine haizdir. Bu konular dışında boşanma davasında “Taraflarca Hazırlanma İlkesi” geçelidir. Hakim ancak taraflarca sunulan bilgi ve belgeleri değerlendirmekle yükümlüdür.
5.Boşanma veya ayrılığın fer’î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmamaktadır.
6.Hâkim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilmektedir.
E.DAVA SIRASINDA ALINACAK ÖNLEMLER
TMK madde 169’a göre; boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re sen almaktadır.
Bu kapsamda hükümden de anlaşılacağı gibi, alınacak önlemler teker teker sayılmamış olup gerekli olan geçici önlemlerin alınacağı genel bir ifade ile belirtilmiştir.
Önlemler, geçici nitelikleri gereği, karar kesinleşinceye kadar devam etmektedir; ancak bu süre içerisinde, hakim gerektiğinde aldığı önlemlerde değişiklik yapabilmektedir.
E.1 EŞLERİN BARINMASI VE GEÇİMİ İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER
Boşanma davasının açılmasıyla eşler için ayrı yaşama hakkı doğmaktadır. Bu kapsamda öncelikli olarak eşler dava sırasında ortak konuttan kimin ayrılacağını arasında anlaşarak kararlaştırabilmektedir. Anlaşamamaları halinde ise; kimin ortak konuttan ayrılacağına hakim karar vermektedir. Hakim bu kararı verirken, ortak konutun sadece hangi eşe tahsisinin daha yararlı ve gerekli olacağına bakmaktadır.
Bununla birlikte boşanma davasının açılması ile birlikte eşlerin ayrı yaşama hakkı doğmuş olsa da evlilik birliğinin devam etmesinden bahisle karı kocanın birbirlerine karşı bakım yükümü de devam etmektedir. Bu bakımdan yine öncelikli olarak eşler konuya ilişkin aralarında anlaşabilmektedir. Eşlerin anlaşamamaları halinde ise; hakim dava açıldığı zaman, eşlerden birinin geçimini teminde güçlük çektiği durumda, tarafların mali durumlarını göz önünde bulundurarak diğerinin onun geçimine ne miktarda katkıda bulunacağına da karar vermektedir. Eşin, diğer eşe dava devam ettiği sürece yapacağı bu katkıya da “Tedbir Nafakası” denmektedir.
E.2 EŞLER ARASINDAK MALİ İLİŞKİLERE YÖNELİK ÖNLEMLER
E.3 ÇOCUKLARA İLİŞKİN ALINACAK ÖNLEMLER
Dava sırasında eşler, ayrı yaşayacakları için, çocukların hangi eşin yanında kalacağı, diğerinin bunların geçimine nasıl katkıda bulunacağı ( iştirak nafakası), kişisel ilişkilerin nasıl devam edeceği de hakim tarafından belirlenebilmektedir.
Ancak velayetin kaldırılmasını gerektiren bir sebep bulunmadıkça ve kaldırma kararı verilmiş olmadıkça, velayet her iki eş yönünden de devam etmektedir.
F.BOŞANMA SEBEPLERİ
Türk Medeni Kanunu, boşanmaya imkân veren sebepleri altı madde halinde düzenlemiş olup boşanma sebepleri özel ve genel ayrıma göre incelenecektir.
F.1 BOŞANMANIN ÖZEL SEBEPLERİ
F.1.1 ZİNA
TMK madde 161’de düzenlenmiş olan zina, kusura dayalı, mutlak ve özel bir boşanma sebebidir. Dolayısıyla zina eyleminin tespiti halinde hakim boşanmaya karar vermek zorundadır. Yani diğer bir deyişle ayrıca zinanın evlilik birliğini temelden sarsmış olup olmadığı araştırılmamaktadır.
Her ne kadar zina boşanma sebebi olarak düzenlenmişse de kanunda tanımına yer verilmemiştir. Bu kapsamda genel çerçevede zina; eşlerden birinin, evlilik birliği devam ederken, karşı cinsten bir kişi ile isteyerek cinsi münasebette bulunmasıdır.
İlgili tanımdan hareketle; zinadan söz edebilmek için, eşin isteyerek evlilik dışı cinsi münasebette bulunması yani kusurlu olması gerekmektedir. Bu bakımdan eşin isteği dışında cinsi münasebette bulunması halinde zinadan söz edilememektedir. Öte yandan zinadan bahsedebilmek için usulüne göre kurulmuş bir evliliğin de mevcut olması gerekir.
Ayrıca Yargıtay kararları ile de sabit olduğu üzere; eşlerin eşcinsel ilişkileri zina eylemine vücut vermemektedir. Fakat bu halde TMK madde 163 hükmüne göre haysiyetsiz hayat sürmeye dayanılarak boşanma davası açılabilmektedir.
Burada önemle belirtmek gerekir ki hakim, zina yapan eşin ikrarı ile bağlı değildir ve yapılan zina eylemine ilişkin olarak da taraflara yemin teklif edilememektedir.
F.1.1.1 DAVA HAKKININ DÜŞMESİ
Zina sebebiyle boşanma davası açma hakkı iki halde düşmektedir;
F.1.1.1.1 HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN GEÇMESİ
TMK madde 161/2 hükmü uyarınca iki hak düşürücü süre öngörülmüştür. Birinci süre, eşin zinasının diğer eş tarafından öğrenilmesinden itibaren altı aydır. İkinci süre ise zina fiilinden itibaren beş yıldır. Buna göre, eş, diğer eşin zinasını beş yıl içinde ne zaman öğrenmişse, o andan itibaren altı ay içerisinde dava açmak zorundadır. Beş yıldan sonra ise dava açma hakkı sona ermektedir. Fakat ,eğer zina devam etmişse, her zina fiilinden itibaren yeni bir süreye tabi yeni bir dava hakkı doğmaktadır. Bu sebeple, ilk zina fiilinden itibaren beş yıl geçmiş olsa bile, son fiilden itibaren işleyen süre dolmamışsa, boşanma davası açmak mümkündür.
F.1.1.1.2 AF
TMK madde 161/3 hükmü uyarınca, affeden tarafın dava hakkı yoktur. Bu bakımdan, zinanın gerçekleşmesinden sonra eşin, diğer eşi affetmesi halinde zina boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açması mümkün değildir.
Af açık olabileceği gibi örtülü de olabilir. Ancak örtülü aftan söz edebilmek için eşin davranışlarından af iradesinin bulunduğu açık olarak anlaşılmalıdır.
F.1.2 HAYATA KAST, PEK KÖTÜ MUAMELE YA DA ONUR KIRICI DAVRANIŞ
TMK madde 162/1 hükmü gereğince; eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilmektedir.
F.1.2.1 HAYATA KAST
Hayata kast, bir eşin, diğerini öldürme niyetini bazı fiillerle açıklamasıdır. Bu kapsamda kullanılan aracın ölümü sağlayacak nitelikte olup olmadığı önem arz etmemektedir. Hayata kast, diğer eşi fiilen öldürmeye teşebbüs gibi, diğer eşi intihara teşvik ya da yardım şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca eşin ölmemesi için bir harekette bulunulması gerekirken bundan kaçınma da hayata kast olarak nitelendirilmektedir.
Bununla birlikte hayata kast eyleminin eşe karşı gerçekleşmesi gerekmektedir. Aile bireylerine karşı gerçekleştirilen eylemlere istinaden hayata kast sebebiyle boşanma davası açılamamaktadır.
Hayata kast özel boşanma sebebinde de 6 ay ve 5 yıllık hak düşürücü süreler mevcuttur. Ancak önemle belirtmek gerekir ki, hayata kast sebebiyle eşin diğer eş hakkında yürütmüş olduğu cezai süreçten vazgeçmesi af niteliği taşımamaktadır. Açıkça evliliği birlikte devam ettirme iradesinin mevcudiyeti halinde hayata kast eyleminin affedilmesinden bahisle dava hakkının düştüğü kabul edilmektedir.
F.1.2.2 PEK FENA MUAMELE
Pek fena muamele, diğer eşin vücut bütünlüğü ve sağlığına yönelik her türlü saldırıdır. Eşlerden birinin diğerini dövmesi, eve kapatması, aç bırakması, zorla cinsi ilişkiye zorlamak, hastalık bulaştırmak pek fena muameleye örnek olarak gösterilebilmektedir.
Pek fena muamelenin varsayılması için devamlılık aranmamakla birlikte fiilin kasten işlenmiş olması gerekmektedir.
F.1.2.3 ONUR KIRICI DAVRANIŞ
Eşlerden birinin diğerinin onuruna haksız ve ona hakaret etmek, onu küçük düşürmek amacıyla yaptığı saldırıdır. Zinanın varlığı ispat edilememesine rağmen, kuşku yaratacak şekilde karşı cinsten biri ile birlikte olmak, kadının evden atılması, eşlerin birbirine hakaret etmesi, sürekli aldatmak, eşlerden birinin diğerinin davranışlarını tespit etmek için dedektif tutması örnek olarak gösterilebilir.
F.1.3 KÜÇÜK DÜRÜCÜRÜ SUÇ İŞLEME VE HAYSİYETSİZ HAYAT SÜRME
F.1.3.1 KAVRAM
F.1.3.1.1 KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ SUÇ İŞLEME
Küçük düşürücü suçun öncelikli olarak evlendikten sonra işlenmiş olması gerekmektedir. Bununla birlikte; suç eyleminin küçük düşürücü olup olmadığı verilen cezaya göre değil, toplumdaki anlayışa göre hakim tarafından takdir edilmektedir. Genellikle; dolandırıcılık, hırsızlık, hileli iflas, ırza geçme bu tür küçük düşürücü suç sayılmaktadır.
Suçu işleyen eşin bu suçtan dolayı mahkûm olup olmamasının boşanma davası yönünden bir önemi yoktur.
F.1.3.1.2 HAYSİYETSİZ HAYAT SÜRME
Genellikle randevu evi işletme, kumarbazlık, ayyaşlık, hayat kadını olarak çalışma haysiyetsiz hayat sürme olarak kabul edilmektedir. Kanunda açıkça hayat sürme kavramının yer almasından bahisle haysiyetsiz davranışın devamlı olması gerekmektedir.
Haysiyetsiz hayat sürme sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için haysiyetsiz hayat sürmenin evlilik sırasında devam etmesi gerekir.
F.1.3.2 HER İKİ DURUMUN DA DĞER EŞ İÇİN BİRLİKTE YAŞAMAYI ONDAN BEKLENEMEZ HALE GETİRMESİ
İşbu şartın varlığı TMK madde 163 hükmü gereğince hem haysiyetsiz hayat sürme hem de küçük düşürücü suç için açık olarak aranmaktadır. Bu sebeple eşlerden birinin küçük düşürücü bir suç işlemesi ya da haysiyetsiz hayat sürmesi ile birlikte işbu hususların diğer eş için onunla birlikte yaşamayı çekilmez hale getirmiş olması gerekmektedir.
F.1.3.3 DAVANIN SÜREYE BAĞLI OLMAMASI
TMK madde 163 gereğince her iki halde de davanın her zaman açılabileceği öngörülmüştür.
F.1.4 TERK
TMK madde 164 hükmü gereğince; eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilmektedir.
Ayrıca diğer eşi ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılmaktadır.
Bununla birlikte davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunmaktadır. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.
Terk, özel ve mutlak ve kusura dayalı bir boşanma sebebi olup genel bir ifade ile, bir eşin ortak hayata son vermesidir. Bu sebeple, ortak konutta oturmaya devam etmek, fakat dargın durmak, cinsi münasebetten kaçınmak, birlikte yemek yememek gibi davranışlar terk sayılmamaktadır.
TMK madde 164 hükmü gereğince terkin şartları ise özetle;
1.Eşlerden birinin ortak konutu terk etmesi
2.Terkin en az altı ay sürmüş olması
3.Terk eden eşe hakim ya da noter tarafından ihtarda bulunulması ve eşin buna rağmen dönmemesi
Öte yandan önemle belirtmekte yarar var ki; terk sebebiyle boşanma davasını kazanan taraf manevi tazminat hakkına sahip değildir. Diğer bir ifade ile, terk tek başına kişilik haklarını ihlal eden bir unsur olarak değerlendirilmemektedir. Ayrıca terk sebebiyle boşanma davası açılırken ilgili talebin kabul edilmemesi halinde TMK madde 166 kapsamında genel boşanma sebepleri çerçevesinde boşanma talebinin terditli olarak ileri sürülmesi mümkün değildir.
F.1.5 AKIL HASTALIĞI
TMK madde 165 hükmü uyarınca; eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilmektedir. Bu kapsamda ilgili hükümden de anlaşılacağı üzere, diğer eş için evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesi arandığı için akıl hastalığı özel, nispi ve kusura dayanmayan bir boşanma sebebidir. Ayrıca akıl hastalığına sahip bireyin maddi durumu elverişli ise yoksulluk nafakası ödeme yükümlülüğü de doğmaktadır.
Akıl hastalığı sebebiyle boşanma davasının açılabilmesi için gereken şartları ise;
1.Akıl hastalığının evlilik sırasında var olması
2.İyileşmeyeceğinin resmi sağlık kurul raporuyla tespit edilmiş olması
3.Akıl hastalığı sebebiyle diğer eş için ortak hayatın çekilmez hale gelmesi
Bununla birlikte eş tarafından TMK madde 166 gereğince boşanma davasının açılmasının akabinde dava sırasında diğer eş için akıl hastalığına sahip olunduğuna ilişkin bir tespitte bulunursa TMK madde 166 hükmü üzerinden açılan boşanma davasının ıslah edilerek TMK madde 166 sebebiyle açılan davanın TMK madde 165 hükmü gereğince akıl hastalığına dayalı olarak değiştirilmesi talep edilmelidir.
F.1.5.1 DAVA HAKKININ SÜREYE TABİ OLMAMASI
Yukarıda yer verilen şartların dava açıldığı tarihte devam etmesi halinde, dava her zaman açılabilmekte olup herhangi bir hak düşürücü süre söz konusu değildir.
F.2 BOŞANMANIN GENEL SEBEPLERİ
Yukarıda yer verilen özel boşanma sebeplerinden farklı olarak TMK madde 166 hükmünde düzenlenmiş olan boşanma sebepleri belirli bir olguya dayanmamaktadır. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumu dışında yer alan diğer iki sebep arasındaki fark ise şu şekilde ifade edilebilir;
İlk olarak evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında, sarsılmaya sebep olayı ve temelden sarsılmasının varlığının davacı tarafından ispat edilmesi gerekirken; diğer iki halde sadece kanunun aradığı şartların gerçekleşmiş olduğunun ispat edilmesi yeterlidir.
İkinci olarak ise; evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle açılan boşanma davasında temelden sarsılmaya sebebiyet verilen olaylar ispat edilse dahi, hakim temelden sarsılmanın bulunup bulunmadığını takdir edecek olup temelden sarsılmanın bulunmadığı konusunda kanaate varırsa boşanma davası reddedilebilecek veya ayrılık kararı verilebilecektir. Oysa diğer iki sebepte hakimin takdir yetkisi bulunmamaktadır. Şartların gerçekleşmesi ile birlikte hakim boşanmaya karar vermek zorundadır.
F.2.1 EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilmektedir. Bu çerçevede evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle dava açılması kusur şartına bağlı değildir.
Bu kapsamda evlilik birliğinin temelinden sarsılmasından doğan çekişmeli boşanma davalarında ilk olarak TMK madde 166 uyarınca evlilik birliğinin temelinden sarsılması gerekmektedir. İkinci olarak evlilik birliğinin temelinden sarsılması en az eşlerden biri için ortak hayatı sürdürmesi beklenemeyecek derecede olması gerekmektedir. Üçüncü olarak ise; davalının, davacının daha kusurlu olduğu itirazını ileri sürmemiş ya da ileri sürülen itirazın kabul edilmemiş olması gerekmektedir. Yani kusur ilkesi uygulama alanı bulmaktadır.
F.2.2 EŞLERİN BOŞANMA HUSUSUNDA ANLAŞMALARI
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılmaktadır. Her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirilmesi ilkesi çerçevesinde davanın açıldığı tarihte evlilik süresinin bir yılını doldurması gerekmektedir.
Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Dolayısıyla uygulamada tarafların talimat ile başka bir mahkeme tarafından dinlenilmesi mümkün değildir.
Ayrıca Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunmaktadır. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
İlgili hüküm genel ve mutlak bir boşanma sebebidir. TMK madde 166/3 hükmünün şartlarının gerçekleştiğine ilişkin yapılan tespit ile birlikte hakim boşanmaya karar vermek zorundadır.
Bu kapsamda anlaşmalı boşanmaya karar verilebilmesinin şartları özetle;
1.Evlilik en az bir yıl sürmüş olmalıdır.
2.Boşanmak için eşler, ya birlikte mahkemeye başvurmalı ya da bir eş, diğerinin açtığı boşanma davasını kabul etmelidir.
3.Hakmin tarafları bizzat dinlemesi
4.Tarafların yapmış oldukları anlaşmanın hakim tarafından uygun bulunması
F.2.3 ORTAK HAYATIN KURULAMAMASI YA DA FİİLİ AYRILIK
TMK madde 166/4 hükmü uyarınca; boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilmektedir.
Bu kapsamda ortak hayatın kurulamaması ya da fiili ayrılık sebebiyle boşanmaya karar verilebilmesinin şartları özetle;
1.Daha önce herhangi bir boşanma sebebine dayanılarak açılan davanın reddedilmiş olması
2.Boşanma talebinin reddi kararının üzerinden üç yıl geçmiş ve bu süre içinde her ne sebeple olursa olsun ortak hayatın kurulmamış olması
3.Eşlerden birinin boşanma davası açmış olması
İlgili hüküm sebebiyle açılan boşanma davalarında yalnızca talep edilmesi halinde maddi tazminata hükmedilebilmektedir. Zira Yargıtay kararları ile de sabit olduğu üzere; hükmedilecek olan maddi tazminatın gerekçesi; ilk davayı açıp davası reddolunan eşin arada geçen sürede evlilik birliğini yeniden kurmak için çaba sarf etmemesi neticesinde kusurlu olarak kabul edilmesidir.
Av. Sıla DAŞTAN

